Tembel Blogcu

Yeteri kadar nedeniniz varsa, her seyi yapabilirsiniz. (Jim Rohn)



Monday, September 20, 2010

Ankarada Gezi

Ankara'da ilk irlandali misafirlerimi agirladim. Ben simdi nereye goturcem bu cocuklari dedigimde aldigim cevap: Eee kaleye gotur. Baska? EeeEee kaleye gootur iste dedik ya. Yahu su Ankara'da Kale disinda goturulebilecek bir turistik bolge yok mudur? Ankara'nin nesi gosterilebilinir? Rica edecegim Anadolu Medeniyerler Muzeside demeyin.Ciyak demek istiyorum. Zira misafirlerin muze gezmek istemezse kaliyosun tek secmeli kale opsiyonuna...

Daha once ayni krizi Amerikali bir ekip ile yasamistim ve evet gene kaleye goturmustum. Ikinci goturebilecegim yerde Ankara'daki anlamsiz AVM ler.Oraya niye turist goturuyorum onu bende cozmus degilim.

Ayrica naif avrupalilari kaleye goturmek ne kadar saglikli bir karar bilemiyorum. zira basimiza gelmedik kalmadi; kizgin taksi soforleri, araba cami yikamak icin kosan cocuklar, 100 decibel ankara havasi esliginde sokak dugunu (2 kere icinden gecmek zorunda kaldik), 150 decibel ikindi ezani, para koparmaya calisan yardimsever(!) sokak cocuklari (ingilizcelerini takdir etmedim deil. cekirdekten yetisme bu olsa gerek)

Ha bu arada cocuklari ac bilac totomuza roket takilmis gibi gezdirdigimi eklemeyelim. Allahtan bir ara bir simit alip 3 e bolunce acliklarini bastirdilar. Su erkeklere neden kiz gibi davrandigimi bilemiyorum. Al adam basi bir simit yesinler. Kiz degilki bunlar mideleri sissin falan!! Yok iste birazdan gozleme yiyecekler, istahlari kapanmasin! Zavallilar bisi de diyemediler...

Birazda Irlandali gozuyle Turkiyeyle ilgili izlenim ve notlar:

- Cayi cok begendik. eve giderken de goturcez.

(Bu inanin cok buyuk bir iltifat. Zira irlandalilar kotu Barry's cayiyla cok ovunurler)

-Guvenlik gorevlilerini neden hep guzel kizlardan seciyosunuz?

(Valla hic dikkatimi cekmemisti. Hakketen oyleymis)

-Neden kizlar yururken kalcalarini salliyor?

(Akdenizliyiz anacim dedim ama pek tatmin olmadilar)

-O adam neden ekmekleri kafasinda tasiyor?

(Simitciden bahsediyoruz burda- e neresinde tasisin gotunde mi? Diyemedim derin nefes mantikli bir aciklama, hala bakislar anlamsiz)

-Sarisin kizlar yabanci mi? 

(Kahverengi gozlu irlandali erkekler turk mu seklinde yanit alinca sustular)

-Tekrar kizlar neden kalcalarini salliyor?

(*!&^£^%$%$£$)

-Efes guzel.Ayran garipti!

(Takmayin kafaya bende ayrana 25inden sonra alistim)

Keske lahmacunda yedirtseydim acaba ona ne derlerdi?

Sunday, September 12, 2010

Çıralı'da Tatil

3 günlük hızlandırılmış deniz tatilinden döndük . Unutmadan buraya almam gereken notlar şöyle efem;

Ankara'dan yurt dışına İstanbul aktarmalı uçuşlarda gidilmesi gereken kapı İç hatlar ! Dış hatlar diiil ! Yurt dışından gelen İstanbul aktarmalı yolcuyuda iç hatlardan değil, dış hatlardan karşılaman gerekiyormuş ! 5 sene aynı rotayı kullanıp hala alık alık yanlış kapıya gidince not edilmesi gereken önemli BİR konu oldu bu durum. Esasen olayın bahsi geçen deniz tatiliylen bir alakası yok.

Esas notlar tavukların özgür diyari Çıralı'ya ait .

Öncelikle midesine düşkün olan için yemek anektotları; Sahilde yanyana duran restauranlardan verdiğiniz paraya üzülmeyeceğiniz tekyer açık ara " Karakuş ".

http://www.s286310210.websitehome.co.uk/travel_gallery_004.htm

Garsonlara ne tavsiye edersiniz diye sormayın, zira bütün gün sıcakda koşturmaktan zıkkımın kökünü yesende umurları değil. O yüzden ben tavsiye ediciim; mantarlı güveç yemeklerini ve salatalarını muhakkak deneyin. Kiremitde balık da iyi bir opsiyon. Pide almayın diyeceğim. Kötü olduğu için değil ama Ankara'da sunulan devasa pide boyutlarına alıştıktan sonra gelen porsiyon " ben aperatif değil ana yemek olarak söylemiştim" hissiyatı uyandırdığı için.

Bunun yanı sıra dikkatimizi çeken mekanlar arasında beyazlar içindeki Olimpyos Lodge vardı. Hemen web sitesinide buraya ekleyeyim.

http://www.olymposlodge.info/index.php?id=4&L=2


Bu da hala olimposa gitmek istiyorum ama konforumdan da ödün veremem diyenler için. Ayrıca mükemmel bir düğün organizasyon yeri. Benim gibi hayalinde hem deniz kenarı olsun, sahilde çıplak ayak yürürken yandaki çimenlerede atlayalım gibi düşünceleri olan biri varsa mekan bire bir. Ama uyararım sahil genelde taşlık, kum için kısıtlı alanda dolaşmak gerekiyor. Gelinlik altına giyilecek deniz ayakkabısı bu sorunu çözebilir o ayrı mesele.

Süre kısıtlı olduğundan mekanın standart faaliyetlerinden olan tekne turunu yapamadık, o yuzden bu konuda yorum veremeyeceğim. Lakin sea kayaking olayına girdik. Aynı tura Çıralı'dan katılırsanız 45, Olimpos sakiniyseniz 30 TL veriyorsunuz. Her kazıklanmaktan sıkılmış türk vatandaşı olarak 30 TL lik turist deklarasyonu yaptık ve ilk defa bi yer de göreceli olarak az kazıklandık. Turun normal süresi 2.5 saat olmakla beraber rehberinizin iş yoğunluğuna göre bu 1.5 ile 2 saat arasında değişebiliyor. Kayaklar çok hafif olduğuna hafif bir rüzgarda savrulma riski çok fazla. Gitmeden biraz omuz ve bacak çalışılmasında fayda var.



Para vermeye ve kazıklanmaya doymayan bir çift olarak kayaking turumuz bitip fiyata dahil gözlemeleri mideye indirdikten sonra, üzerimizdeki tuz kalıplarından kurtulmak için pansiyonun yolunu tuttuk. 8 de bizi Yanartaş'a götürmek üzere alacak olan minibüse tazelenmiş şekilde son dakikada yetiştik. Abla zaten gideceğimiz yer çok uzak değil diyen şoför ayakta yolcu aldıktan sonra 10-15 dakkalık bir araba yolculuğu sonrası 1 km lik dik çıkış yapılacak yere vardık. Efenim dağa çıkış 3.5 TL, fener kiralamak 6 TL. Fenersiz çıkmanın mümkün olmadığını belirtmek isterim. O yuzden tatile gitmeden evvel mümkünse valize birer ikişer fener atın. Mitolojideki hikayesinin yanısıra zirveye kan ter içinde çıktığınızda bu mu yani dediğiniz bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Öte yandan yıldızlar şahane ama yorum yapmadan duramayan yurdum insanı kendi sohpetlerine senide dahil edince "e napalım aşağı inelim bare" diyosun. Minibüsdeki yol arkadaşların arkandan sesleniyor " biz biraz geç kalabiliriz aman aracı bekletin" 1.5 saatlik bekleme sürenizin 2 saate çıkacağını söyle kafadan hızlıca hesapladıktan sonra arkaya sahte bir gülümsemeyle dönüp "ne demek-tabiki" diyorsunuz.  Hal böyle olunca bekleme süreni aşağıdaki bakkalda satılan buz gibi biralarla değerlendirince Kimara'nın ateşi birazda olsa serinliyor. Minubüs seferi adam başı 10 TL. Isterseniz bu mesafeyi yürüyedebilirsiniz ama biz o kadar azimli değildik.

Olimpos ile ilgili son bir tavsiye becerebilirseniz denize sabah 8 den önce girin.Bir de gözleri tuzdan yananlardansanız deniz gözlüğünüzü yanınıza almayı sakın unutmayın!  

Wednesday, July 21, 2010

Domatesli Sehriye Corbasi

Sonunda buyu bozuldu - Ben de hasta oldum. Daha onceki ben hasta olmam soylemlerin sacma ve de hataliymis demekki. Bare hasta olmanin tadini cikarayim diyecem ama  bu can sikici aksiyonu paylasabilecegim bir seven kitlesi civarda mevcut degil. Gerci haksizlik etmeyelim. Dun surunerek is yerinden uzaklasirken soyle bir diyalog yasandi telefonda. ` ilknur-cok hasta oluyorum. Bana corba yapip, bakar misin?` karsi dan cevap: ` atla taksiye gel bakarim. hemen corba yapayim ama gelirkende limon almayi unutma!` :) neyse sonna gercekten hasta olduguma ve benim cok guzel hazirlanmis domatesli sehriye corbasini limonsuzda icebilecegime karar verdik. Eve gider gitmez yattim yatagin icine. beni bilen bilir gece 12 den evvel yataga yatmak haramdir. 8 de ben yataktayim. o zaman gercekten hastasin sen dedi ilknur bana. Valla billa hastayim dedim sikintiyla donerken. Hemen cevap yapisti- klimadan mi? Iste korktugum soru! Hayir degil-usutmusum iste! olayin klimaylan felan alakasi yok. Zira bu konu gunde en az 5 ya da 6 kere is arkadaslari tarafindan animsatiliyordu. Seda hasta olacaksin bak. Seda hastalanirsin. Seda sen hastalanmadin mi daha?? Evet oldum! ama yemiyo klimadan hastalandim demek. belki olayin klimayla alakasi yok ama zorla islediler beynime. Neyse iyileseyim acacam klimayi ama hasta olursam gene bu deneme yanilma sureci bana pahaliya patlayabilir. Cunku iyilesmem gereken surec daha da kotuye gidiyor. Neyse ben gene dun aksama doneyim. Bebekler gibi bakildiktan sonra bir asagiya bir yukariya inip cikmaktan  yorulmus ablam son soruyu sordu: Baska birseye ihtiyacin var mi hayatim. ben yatiyorum. Benden cevap: e aslinda bu kafamin altindaki yastik cok sert, daha yumusagi yok mu?` ben bile oha cush seda dedim. kapris de bi yere kadar ama sagolsun getirdi. buyurken cok kavga etsende guzel birsey su kardes sahibi olmak canim. Tesekkurler...

Tuesday, May 11, 2010

Tostos Dusunceler

Giderken hersey o kadar hizli gelistiki ne dusunecek, ne uzulecek, ne de hayiflanacak zaman kaldi benim icin. Simdi burdayim; dusunecek zaman sagdan, dusunceler de soldan buyrun buyrun siz tasiyamazsaniz biz eve teslim yapariz seklinde geliyor. Ve gercekten toplamaya basladin mi esyalarini hissediveriyosun nasil da son 5 senenin bir anda kapaniverdigini. Yarim `decade’, 26 ile 31 yaslarimin gectigi, genclikten orta yasliliga, bekarliktan evlilige, agustos bocekliginden karincaliga, eglenceden ciddiyete, sorumsuzluktan sorumluluga, firtinalardan dinginlige gectigim son 5 sene. Kolay degilmis yahu! Bazen insan gozunu karartir ve dusunmeden dalar ya bir olaya. Ben yaptim. 2 ay once. Delilik baki nasilsa! Ama simdi acitmaya basladi sanki.
Cok mantikli dusunmemek gerekiyor boyle durumlarda, cok dusunmemek en dogrusu. Fikri aklina getirip hemen aksiyona gecmek onemli olan. Yoksa tostos oluveriyorsun. Ama diyorum ya eve paket servis bir suru dusunce geldi. Evde yokum numarasi mi yapsam acaba? Hay Allah arabada kapinin onunde. Yer mi benim delivery boy acep? Yemiyor tabiki. Dur bare ben sunun parasini verip iceri alayim dusunceleri , bende evden cikacaktim zaten.

Wednesday, May 5, 2010

Yeni Ev ve Kopekler

Yeni evime tasindim. Gece kondu manzarali guzel bir evim oldu sonunda. :) Civardan gelen muziklerde cabasi. Tecrube olsun sen sen ol bir eve tasinmadan once ev nasil isinir? Su basinci nasildir? yerine su sorulari sor dedi beynim bana cok sonra.


1) Evin civarinda dugun dernek olur mu?
2) Geceleri uyumakta, gunduzleri ic sesini duymada zorlaniyor musun?
3) Ev civarinda bilinmesi gereken hayvan ya da insan ceteleri var mi?

Cevaplari veriyorum

1) Valla karsisi Kirkkonaklar herseyi beklemekte fayda var. arada bizim 4 numarada icip icip cigirir ama en fazla 3 parca soyluyor. Zira yenge kiziyor 3 den sonra.
2) E dedigim gibi karsi mahalle kirkkonaklar haliylen oyle seyler beklemek yerinde olur. Hazirlikli olmakta fayda var.
3) Dedik ya kirkkonaklar diye. Kac kere soyleyecez. Kopegi de var…
Icinde yasamaya baslamadan bu sorularin cevabini bilemiyosun malum. Evi sana kakalamaya calisan emlakci ile eski kiraci bu bilgileri sana vermiyor haliylen. Deli mi insanlar ayol! Halbuki ne efendi cocuk demistim bizim emlakci Volkan icin. Gene fena kandirildim sanki.

Sanirim su an Ankara’da benimle tanisip evimin kopek cetesi problemini bilmeyen kalmadi. Cunku ben bir zombiye donustum. Efenim uyuyamiyorum, uyuyamayinca fantastic seyler oluyor beyinde. Bu da halk arasinda en yaygin haliyle bilinen zombilik eylemi doguruyor bunyede. O yuzden olmaliki ilk defa tanisdigim bir insan bile degil 5. valla 2. dakikada bizim degil, vadinin karsindan gelen ote mahallenin kopeklerini dinlemek durumunda kaliyor. Ama bu sefer kopek maceralarim sevgiden degil, nefretle karismis zombie duygularimdan kaynaklaniyor. Yan siteninin guvenlik gorevlisi bu olaydan oyle bikmisti son 2 senedir
Hanfendi alin yarim kilo kiyma basin zehiri ben size arka bahceye gecis veririm
 diyor.
Hayvanlar oldukten sonra ozel bir susde veririm siz hic merak etmeyin
diye de devam ediyor. Hani bu teklif beynimde ilk 10 saniyede olsa acaba nasil kiyma alsam dusuncelerine gark etmedi degil beni. Sonna silkelendim tabi!
Yok canim o kadar da degil
 dedim zorla. Ama icimdende ya kotu fikirde degil diyorum. Zira belediye her zamanki gibi bu konuyla cok yakindan ilgili ve alakaliymis. Bir ara eve gelip 5000 km otedeki Mert’i arayip
Valla napiyosan yap ya bu kopekler gidecek burdan ya da ben!
dedigimi hatirliyorum. Zavalli cocuk ne yapacaksa ordan. Olsun hatunum ya yaptim kaprisi rahatladim. Hadi bakalim macera devam ediyor. Ilk uyumayi basardigimda gene yazarim. Herkese iyi geceler.


Saturday, April 3, 2010

Good vs. Evil

Welcome back to the jungle! Well my friend- I must warn you that it is indeed a big one! A jungle that I don’t know what I should expect? Or which direction I should go to find my path. I am also on my own in this place. There is only one soul helping me out but too many ghosts hunting me down!
Despite the fact that so-called holly books say about good vs. evil, I believe in reality bad is stronger than good. I know you feel the same way. Look around you and tell me that I am wrong! Do please prove to me that I am mistaken. I’ll be more than happy to take your word if you can show me the world indeed is good.

I am closing my eyes and listening to voice of the soul. The soul gives its pure love to me with no expectation. I’m also trying hard to avoid other voices that only create noises. But I can’t help to wonder when the power of this soul would leave me. I know it is going to loose its powers sooner or later. Because I know one angel is not enough to keep too many evils away from me. Because I know I am not strong enough to fight against bad on my own. I need my soul to be with me for the eternity. I need it in the battlefield fighting against the enemy shoulder to shoulder with me. I need it to show me how I should stand against bad and teach me how I should swing my sword to protect me. I know it is somewhere out there and doing its best to cover me. Otherwise I could have lost my hopes way before I write this to you. I cannot do much but hope good will be stronger than bad at least at this time. I just want to feel it, believe it.


Saturday, March 13, 2010

Sri Chimnoy Peace of Mind

I have only heard this name recently. Sri Chimnoy was unfortunately passed away 2 years ago but people who understood him well have continued to carry his torch all around the world. So this is how I started meditating. Well maybe it is better to say how I start to understand the logic of meditation. I really liked the idea that some day we can actually become master of our minds. It is so true that we often act according to demand of others without thinking off what we really want. I don’t know what is wrong with us that we care some much about what others’ think. A close friend said that this is called co-dependency. “Read this article and understand your behaviours better” he added after sending me the link for the article.

Now I’m thinking-Wasn’t it me that wanted to escape from my home town at the first place? Wasn’t it me saying that I don’t want to live my life for my neighbours, relatives and co-workers etc.? I wanted to be my own. But where this co-dependency comes back to my life once again? Anyway, now I know that it is here. I am older this time! So isn’t it better to do something about it instead of just mourning. Yes! It is just about the time said my mind. Then here I was searching for a help to find my way-out not in a far place but somewhere that I can reach in the internet. :) I have also started walking down the streets and holding my head up to see a sign. Well a sign for a meditation centre. :) Luckily found one! They were offering 4 free classes to everyone to teach how to practice meditation. I know the first thing you think is that “what’s the catch?”. Why they are giving these classes and handouts free? Well they are saying that all they want is to spread the idea of meditation plus helping the world to become a better place. Well I also think they want to sell some books and CDs. :) Beside the craic, I think what they offering to the people is amazing. I never come across that people offering their skills free to the public. I think these guys understand what sharing means well. Congrats! I enjoy their work anyway. Well I must admit that I kinda felt awkward when we were repeating the mantras out loud as a part of meditation in the second class. I felt as if I joined a religious group for a while. Then it reminded me my awful time in the school choir back in the high school. But I don’t need to worry about how my voice sounded this time. Then the next thing I remember was shouting out loud the mantra “OUMmmmmmmm”. Well at least this is what my hubby told me ;)

In case someone wonders what I am talking about I enclose the link for the meditation centre below.


Wednesday, March 10, 2010

Iyiki Varsin Blog

Bu blog isi benim icin gittikce eglenceli bir hal almaya basladi. Gunluk hayatda yasananlar bir anda iki kategoriye bolundu. Blogluk malzemeler ve blogda dahi kullanilamayacak malzemeler. Onceleri sesin duyulsun istiyorsun, sonra onemli olanin kimsenin senin sesini duymasi degil, senin kendi sesini duyman gerektigi oldugunu anliyorsun.
Kucuklukten beri yazarliga karsi bir merakim vardir. Bilen bilir! Hayir muhtemelen yetenekli bir cocuk oldugum icin degil, agirlikli olarak okudugum “Agatha Christie” romanlarinin etkisinde kaldigim icindi. En buyuk dogumgunu hediyesi hayalim bir daktilo alinmasi idi. O alinana kadar kagit ve kalemlede idare etmeyi ogrenmistim. Taaki hayalim beni oyalamak icin verilen daktilo sozunun ancak bahceli bir eve tasinirsak kopek alabilecegimiz sozu kadar gercek oldugunu fark etmemle son buldu. Gunluk yazma olayim bir sure daha devam etti. Onuda annemin cilt cilt komedi serisi olarak okudugunu itiraf etmesiyle tozlu raflara kaldirdim. En azindan bir kisiyi eglendirebilmistim ama amac bu degildi! Universitede ilk defa bir keyboard ile tanismamla daktilo sevdam tekrar uyanmaya basladi. Fakat bu uyanisin aklima dusmesi ile aklimdan cikmasi bir oldu. Cunku artik muhendis olma yolunda gidiyordum ve onemli olan sayisal bilimlerdi, lak laka yer kalmamisti hayatimda. Sadece bir donem suren tiyatro denemesi kariyerimden sonra (ki hala muhendis olmasam yapabilecegim tek meslegin bu olduguna gonulden inanirim) beynin sag lobunu calistiracak hicbir aktiviteye yer yoktu hayatimda. Taki butun yeteneklerim korelmis ama teknolojinin her gecen gun sinir tanimamaya basladigi herseyin birkac ve de “delete” tusu oldugu gunumuze kadar. Artik hikaye yazmak ya da yazar olmak istemiyorum ama bloguma yazmayi seviyorum. Iyiki varsin blog! Seni seviyorum.


Monday, March 8, 2010

Soner Yalcin'in son kitabindan Anonim bir alinti;
Kucuk sahsiyetler, kisilerle ugrasir.


Vasat sahsiyetler, olaylarla ugrasir.


Buyuk sahsiyetler, fikirlerle ugrasir.

Tuesday, March 2, 2010

Film Basliklari


Ispanyol/Latin Amerika sinemasinin en sevdigim tarafi film basliklarini anlayabilmem. Cok sig bir yaklasim gibi gelebilir ve belkide oyle ama dikkatimi ceken ilk sey bu olmustu kutuphanede film secmeye calisirken.

Mesela Amerikalilar daha sofistike ve gunluk hayatda cokda kullanilmayan film basliklarini tercih ederlerken, (zira hala “bu ne ya?” dedigim film isimleriyle karsilasmaya devam ediyorum) Ispanyol sinemasi !Hola! demeyi ogrendigim gunden itibaren benim bile anlayabilecegim film basliklari kullaniyor yapimlarinda.

Tuesday, February 23, 2010

Kutuphanede Ezan Sesi

Yazayim yazayim diyorum ama maglum is, guc yazmaya vakit bulamiyorum.(Yalan bu aralar vakitden bol ne var) Iste insan bahane uydurmak isteyince buluyor illa birseyler.Ya da kabul etmek lazim tembellik ruhumda var. Neyse esas yazmak istedigim mevzuya geleyim.

Segundo Piel

“La película narra la historia de Alberto (Jordi Molla), casado con Elena (Adriana Gil). Ambos están juntos desde el instituto y tienen un hijo, pero su relación no pasa por sus mejores momentos. A la vez, Alberto mantiene una relación con Diego, un médico homosexual y desenfadado, interpretado por Javier Bardem”

Elena isimli bir kadinla evli ve bir cocuk sahibi olan Alberto’nun bir yandan da homoseksuel partneri (yakisikli Javier Bardem) ile olan iliskilerini konu alan 99 yapimi bir ispanyol filmi. Bugune kadar Cervantesden yarim yamalak okuyupda konusunu anlamaya calistigim filmler arasindaki en basarili secimimdi. Bulabilen izlesin. Thumbs up from me!

Tuesday, February 2, 2010

Atasi Olmadigimiz Bir Irlandalilar Kalmisti

Gecen haftalarda İrlandalılar'ın ataları Türk mü basligini okuyup daha yaziyi okumadan-Bir Irlandalilar kalmisti bizim tohumdan gelmeyen, onlarda megersem Turkmus dedim. Baska ne diyeyim; Memlekete hayirli ugurlu olsun!

Genelde Turk gazetelerinde cikan her habere inanmayip refere edilen kaynaga gitmek gibi bir psikopatligim var. Neyse harbi bizimkiler atmamis bu haberi, cok sevgili Ingilizler hakketen usenmeyip boyle(sacma)bir arastirma yapmislar. Gene Ingilizlerin yaptigi baska cok degerli bir arastirma ise soyle; Efendim ordekler yagmurlu havalardan hoslaniyorlarmis. Arabin parasi, Ingilizinde zamani cok olsa gerek.

Sunday, January 31, 2010

UP IN THE AIR

Cok buyuk beklentiler icinde gittigim “Up in the Air” beni biraz hayal kirikligina ugratmadi degil. George Clooney’e olan hayranligimi hicbir zaman saklamis degilim hele de bu kadar ovgu alan ve de Oscar’a aday gosterilen bir film yapmisken. Cuma aksami gene yemekden once mi yoksa sonra mi gitsek, acaba 22.00 matinesine gidersek uyuyakalir miyiz? falan gibi tereddutlerden sonra 30’lu yaslara yeni adim atmis bir grup insan olarak, 19.30 matinesinin daha gercekci oldugunu sonunda kabullendik. Filme ilgi oldukca iyiydi. Ekonomide ki gerilemeden oturu mudur nedir isiklar daha tam kararmadan sirt cantalarindan patlamis misir paketleri firlamaya basladi. Ama gecenin en ilginc zulasi odulunu, ictigi litrelik portakalli bacardisiyle yanimda oturan Dublin’li kardesime layik gorduk. Bende son dakkada cantama tikistirdigim kucuk sarap sisemi cikarmayi ihmal etmedim.Keyifliymis, tavsiye ederim.

Efenim neyse gelelim film ile ilgili yorumlarimiza;

Friday, January 29, 2010


If you do too much of this

They let you do this :)

I think I may have done it.It will SOON be announced in my blog!

Thursday, January 21, 2010

Tenis ve Turkler

Gene yaptik yapacagimizi. Gosterdik dunyaya Turk’un gucunu. Peki hep siddet ve guc gosterisi mi olmali kendimizi ifade seklimiz? Baska yollar oldugunun farkinda degil miyiz yoksa? Neden her spor dalinin kuralinin, taraftarinin ve destekleme seklinin farkli olabilecegini aklimiza gelmiyor? Evlerimizde sevgimizi ve destegimizi mesaleler yakarak mi gosteriyoruz birbirimize?
Cok soru sorarak baslanan bir yazi oldugunun farkindayim. Fakat Avustralya Acik Tenis Turnuvasi’nda Turk teniscimiz Marsel Ilhan’in maci esnasinda yasanan olaylar bir cirpida siralamama neden oldu bu sorulari. Cok da gurur duymadigimiz bu olaylara bir kere daha agzimiz acik bakakaldik. Peki neden boyle oluyor? Kendimizi gelistirmek icin ayak dirememiz olabilir mi sizce ? Yapabilecegimizin en iyisinin bu olduguna inanmiyorum. Hele de bir milletin kendini uluslararasi arenada tanitmasinin en kolay yolu spor iken. Bundan 10 sene once zorlukla telafuz edilen Fenerbahce, Galatasaray ve Besiktas isimleri gunumuzde birakin akicilik kazanmayi ciddi ciddi kendi yabanci uyruklu taraftarini olusturmus durumda Avrupa’da. En buyuk taraftar ise tartismasiz Besiktas’da. Oynadiklari futbolun “harikaligi” mi yoksa iyi bir marketing stratejisi takip etmelerinden mi kaynaklaniyor bu basari? Bence hayir! Takim oyuncularinin ve Besiktas taraftarinin hicbir zaman bozulmayan efendi cizgisi neden oluyor bu sevgiye. Durum boyle iken belki de golfden sonra en sakin seyirci kitlesine sahip tenisde mac esnasinda disari atilan 35 Turk genci ve acilen degistirilen yayin akisi acitiyor insanin canini.Dedim ya bravo, mutluyuz, gururluyuz!
Irlanda’da yasanan futbol maclarindan kucuk bir alinti yapmak istiyorum yazimi bitirmeden once. Sagli sollu karman corman oturulan futbol karsilasmalarinda hangi takim gol atarsa onun taraftari hakli sevincini gosteriyor yaninda oturanin takimini onemseden. Onunde oturan kiz karsi takimi tutuyor diye oldurmeye calismiyorsun mesela, ya da arkandaki erkek seni linc etmeye calismiyor takimi gol yedi diye sen sevinc cigliklari atarken. Yanindaki senin takimi yuhaliyor kimin umru! Devre arasi cikip bir birani icip sosislini yedikten sonra donuyorsun gerisin geriye macin devamini izlemek icin. Ayni sekilde devam eden ikinci yaridan sonra sevinc gosterileri arasinda ezilme korkusu yasamadan stadin merdivenlerinden inerek kosedeki pubin yolunu tutuyorsun. Bu Irlanda’da aynen boyle oluyor. Gordum defalarca. Peki neden bizde boyle olamiyor? Bence yanlis yorumladi bizimkiler Su Cilgin Turkleri!

Tuesday, January 19, 2010







Kucuk Bir Hesap Hatasi !?!

Efenim oncelikle bir adet 12 katli bina dikilir,



Sonna denirki hadi bunun bi de guney cehpesine (bu semada soldaki kisim oluyor) 5 metre derinliginde bi de cukur acalim. Oda kapali garaj olsun. Cevre sakinleri arabalarini disari parkedecek degil ya! Ha kazidan cikan malzeme mi? Onu da binanin arkasina yigi yigi verelim.


Veeee yagmur yagdi! Yagdiiii, yagdiiii ve yagdiiii!


Ve hesapta olmayan ilmi kuvvetler (bunlara dengelenmemis yatay itkilerde de diyebiliriz arzu ederseniz) ortaya cikti.

Duduk makarna kesitli kaziklarimiz bu gizli guclere karsi cikamayincaaa. Ta taaaa! karsimiza dunyanin ilk yatay 12 katli binasi cikti.

Ilgili resimler icin gelin bi onceki postumuza bakalim;

Monday, January 18, 2010

Porque Estoy Loca

No se, No se! Aslinda (se) lerin uzeri aksanli olmaliydi ama elimdeki klavye birak ispanyolca karakterlere sahip olmayi, turkce oldugunu iddia eden aslinda bayaga bayaga bildigin ingilizce klavye. Efenim eger tuslara ilmi sekilde basarsak turkce karakterlerde cikabilirmis. Son bir bucuk senedir basiyorum bisi cikmadi valla.
Neyse, konu aslinda bilmiyorum bilmiyorum diye basliyodu. Ispanyolca ogrenebilecek miyim bilmiyorum? Ogrensem ne isime yarayacak onu da bilmiyorum. Ogrenmesem ayip olacak biliyorum!
Kursta en cok sorulan soru; Neden ispanyolca ogrenmek istiyosun?
Olasi cevaplar soole;
a) Ispanyada is bulmak icin.
(Ispanyadaki ekonomiden haberleri yok galiba)
b)Ispanyol sevgili yapmak icin
(Evliyim valla gecti benden)
c) Yemekleri guzel
(Tamamda o yemekleri yemek icin para kazanmak gerekiyor. No trabajo! No comida!)
d)Porque estoy loca (Manyagimda ondan)
Dogru cevabi bulmak o kadarda zor degil galiba ha!?

Sunday, January 17, 2010

Sherlock Holmes


Cuma gunu Sherlock Holmes'a gidelim cabalarimiz bir hafta suren yogun calisma temposu sonrasinda yari ac mideye indirilen Fransiz saraplarindan sonra basarisizlikla sonuclandi.

Aklinizda bulunsun eger hickirmaya baslamissaniz hemen en yakindaki (Cin'li) fast food'cudan alinan patatesler hayat kurtarmak icin birebir. Sabaha kadar icilen bardak bardak su ise cabasi!


Neyse efenim, haftasonu tatilinin ikinci ve bence en guzel gunu Cumartesi saat 17:00 gibi kutuphaneden kovulunca kosa kosa Mr. Holmes'u izlemeye gittik. Filmden sonra Guy Ritchie ile yasamanin nasil birsey oldugu bende buyuk bir merak uyandirdi. Sevgili esim Mert bu dusunceden sanki pek hoslanmadi gibi. Niyese Madge'den bahsedip durdu! Ama ikimizde filmin cok guzel oldugunda hem fikirdik.


Film baslamadan once vakit gecirmek icin sevdigimiz aktor ve aktrisleri sayarken Jude Law'i begenmedigimi soylememe ragmen, kendisine Watson performansindan dolayi sapka cikariyorum. Robert Downey Jr. dan bahsetmeye gerek yok bile. Gercek hayattaki haylaz kimligi Sherlock Holmes karakteri ile mukkemmel bir evlilik yapmis filmde. Ingiliz aksani ile konusma cabasi takdire deger ama daha iyi olabilirdi diye dusunduk. Uzun diyaloglar bazen bizi zorlamadi degil. Kavgalardaki dovus tekniklerinin agir cekim ile anlatilmasi ve eski fabrikadaki patlama sahnelerine dikkat diyorum.


Iyi seyirler! :)

Friday, January 15, 2010

Martin Lindstrom'dan Buyology

Sonunda bitirdim! Ellerine de saglik sevgili Martin. Aslinda oldukca ince ve surukleyici bir kitap ama araya uzun bir Christmas ile birlesmis yilbasi tatili, o da yetmezmis gibi uykusuz ucak yolculuklari girince her buldugum firsatta kitap okumak yerine uyumayi tercih ettim. :)
Kitap, kisaca markalarin reklam araciligi ile insan beynindeki etkilerini bilimsel bi sekilde anlatiyor. Yani Amerika'nin yeni yukselen trendi olan "neuromarketing" ile sirketlerin hangi urunun tutup tutmayacagini onceden kestirmesi uzerine yapilan bir arastirma yazisi diyebiliriz.
Zira insanlarin beyinlerinde gerceklesen aktivitelerle (gercek duygularimiz), o esnada ne hissedikleri soruldugunda verdigimiz cevap arasindaki farkliliga dayananan bir arastirma! Kisacasi insanlarin YALAN soyledigi! ya da olmasi gerektigi gibi davrandiklarini (mahalle baskisi)baska bir yaklasim acisiyla anlatan ama butun amacinin bu olmadigi bir kitap.
Hani insanlarin yalan soyledigini bulmak icin 7 milyon dolarlik arastirmaya gerek var miydi bilemiyorum! Bana sorulsa bende soylerdim gibi geliyor. Ama neuromarketing ve functional magnetic resonance imaging (fMRI) gibi kavramlar benim gibi siradan insanlar icin yeni olusan konseptler. Ogrenilmesinde bi sakinca yok gibi! :)
Ha bi de; bir noktaya baktigimda israrla esimin donup o noktaya mecburmus gibi bakmasi, biri esnediginde karsidakinin de esnemeye baslamasi,vitrinde ya da dergide gordugum bi kiyafetin bana da ayni guzellikle yakisacagi saskolozluguna kapilma nedenimin aslinda "mirror neuron"lardan kaynaklandigini ogrenmek beni cok rahatlatti. Zira her baktigim noktaya donulup bakilmasi beni deli ediyordu! :)

Saskincilik verici ama yagmurlu olmayan bir gunden yaziyorum. Hani genelde gunceler hep yagmurlu gunlerde tutulur sanki.

Sinava 9 gun kalmis. Haftasonu dahil.Gene kutuphanedeyim. Calismaktan sikildim. Evet yagmur yok ama sikilmak baki gibi. E! Soz konusu ders calismak olunca 10 senelik bir aradan sonra.