Tembel Blogcu

Yeteri kadar nedeniniz varsa, her seyi yapabilirsiniz. (Jim Rohn)



Sunday, January 31, 2010

UP IN THE AIR

Cok buyuk beklentiler icinde gittigim “Up in the Air” beni biraz hayal kirikligina ugratmadi degil. George Clooney’e olan hayranligimi hicbir zaman saklamis degilim hele de bu kadar ovgu alan ve de Oscar’a aday gosterilen bir film yapmisken. Cuma aksami gene yemekden once mi yoksa sonra mi gitsek, acaba 22.00 matinesine gidersek uyuyakalir miyiz? falan gibi tereddutlerden sonra 30’lu yaslara yeni adim atmis bir grup insan olarak, 19.30 matinesinin daha gercekci oldugunu sonunda kabullendik. Filme ilgi oldukca iyiydi. Ekonomide ki gerilemeden oturu mudur nedir isiklar daha tam kararmadan sirt cantalarindan patlamis misir paketleri firlamaya basladi. Ama gecenin en ilginc zulasi odulunu, ictigi litrelik portakalli bacardisiyle yanimda oturan Dublin’li kardesime layik gorduk. Bende son dakkada cantama tikistirdigim kucuk sarap sisemi cikarmayi ihmal etmedim.Keyifliymis, tavsiye ederim.

Efenim neyse gelelim film ile ilgili yorumlarimiza;

Friday, January 29, 2010


If you do too much of this

They let you do this :)

I think I may have done it.It will SOON be announced in my blog!

Thursday, January 21, 2010

Tenis ve Turkler

Gene yaptik yapacagimizi. Gosterdik dunyaya Turk’un gucunu. Peki hep siddet ve guc gosterisi mi olmali kendimizi ifade seklimiz? Baska yollar oldugunun farkinda degil miyiz yoksa? Neden her spor dalinin kuralinin, taraftarinin ve destekleme seklinin farkli olabilecegini aklimiza gelmiyor? Evlerimizde sevgimizi ve destegimizi mesaleler yakarak mi gosteriyoruz birbirimize?
Cok soru sorarak baslanan bir yazi oldugunun farkindayim. Fakat Avustralya Acik Tenis Turnuvasi’nda Turk teniscimiz Marsel Ilhan’in maci esnasinda yasanan olaylar bir cirpida siralamama neden oldu bu sorulari. Cok da gurur duymadigimiz bu olaylara bir kere daha agzimiz acik bakakaldik. Peki neden boyle oluyor? Kendimizi gelistirmek icin ayak dirememiz olabilir mi sizce ? Yapabilecegimizin en iyisinin bu olduguna inanmiyorum. Hele de bir milletin kendini uluslararasi arenada tanitmasinin en kolay yolu spor iken. Bundan 10 sene once zorlukla telafuz edilen Fenerbahce, Galatasaray ve Besiktas isimleri gunumuzde birakin akicilik kazanmayi ciddi ciddi kendi yabanci uyruklu taraftarini olusturmus durumda Avrupa’da. En buyuk taraftar ise tartismasiz Besiktas’da. Oynadiklari futbolun “harikaligi” mi yoksa iyi bir marketing stratejisi takip etmelerinden mi kaynaklaniyor bu basari? Bence hayir! Takim oyuncularinin ve Besiktas taraftarinin hicbir zaman bozulmayan efendi cizgisi neden oluyor bu sevgiye. Durum boyle iken belki de golfden sonra en sakin seyirci kitlesine sahip tenisde mac esnasinda disari atilan 35 Turk genci ve acilen degistirilen yayin akisi acitiyor insanin canini.Dedim ya bravo, mutluyuz, gururluyuz!
Irlanda’da yasanan futbol maclarindan kucuk bir alinti yapmak istiyorum yazimi bitirmeden once. Sagli sollu karman corman oturulan futbol karsilasmalarinda hangi takim gol atarsa onun taraftari hakli sevincini gosteriyor yaninda oturanin takimini onemseden. Onunde oturan kiz karsi takimi tutuyor diye oldurmeye calismiyorsun mesela, ya da arkandaki erkek seni linc etmeye calismiyor takimi gol yedi diye sen sevinc cigliklari atarken. Yanindaki senin takimi yuhaliyor kimin umru! Devre arasi cikip bir birani icip sosislini yedikten sonra donuyorsun gerisin geriye macin devamini izlemek icin. Ayni sekilde devam eden ikinci yaridan sonra sevinc gosterileri arasinda ezilme korkusu yasamadan stadin merdivenlerinden inerek kosedeki pubin yolunu tutuyorsun. Bu Irlanda’da aynen boyle oluyor. Gordum defalarca. Peki neden bizde boyle olamiyor? Bence yanlis yorumladi bizimkiler Su Cilgin Turkleri!

Tuesday, January 19, 2010







Kucuk Bir Hesap Hatasi !?!

Efenim oncelikle bir adet 12 katli bina dikilir,



Sonna denirki hadi bunun bi de guney cehpesine (bu semada soldaki kisim oluyor) 5 metre derinliginde bi de cukur acalim. Oda kapali garaj olsun. Cevre sakinleri arabalarini disari parkedecek degil ya! Ha kazidan cikan malzeme mi? Onu da binanin arkasina yigi yigi verelim.


Veeee yagmur yagdi! Yagdiiii, yagdiiii ve yagdiiii!


Ve hesapta olmayan ilmi kuvvetler (bunlara dengelenmemis yatay itkilerde de diyebiliriz arzu ederseniz) ortaya cikti.

Duduk makarna kesitli kaziklarimiz bu gizli guclere karsi cikamayincaaa. Ta taaaa! karsimiza dunyanin ilk yatay 12 katli binasi cikti.

Ilgili resimler icin gelin bi onceki postumuza bakalim;

Monday, January 18, 2010

Porque Estoy Loca

No se, No se! Aslinda (se) lerin uzeri aksanli olmaliydi ama elimdeki klavye birak ispanyolca karakterlere sahip olmayi, turkce oldugunu iddia eden aslinda bayaga bayaga bildigin ingilizce klavye. Efenim eger tuslara ilmi sekilde basarsak turkce karakterlerde cikabilirmis. Son bir bucuk senedir basiyorum bisi cikmadi valla.
Neyse, konu aslinda bilmiyorum bilmiyorum diye basliyodu. Ispanyolca ogrenebilecek miyim bilmiyorum? Ogrensem ne isime yarayacak onu da bilmiyorum. Ogrenmesem ayip olacak biliyorum!
Kursta en cok sorulan soru; Neden ispanyolca ogrenmek istiyosun?
Olasi cevaplar soole;
a) Ispanyada is bulmak icin.
(Ispanyadaki ekonomiden haberleri yok galiba)
b)Ispanyol sevgili yapmak icin
(Evliyim valla gecti benden)
c) Yemekleri guzel
(Tamamda o yemekleri yemek icin para kazanmak gerekiyor. No trabajo! No comida!)
d)Porque estoy loca (Manyagimda ondan)
Dogru cevabi bulmak o kadarda zor degil galiba ha!?

Sunday, January 17, 2010

Sherlock Holmes


Cuma gunu Sherlock Holmes'a gidelim cabalarimiz bir hafta suren yogun calisma temposu sonrasinda yari ac mideye indirilen Fransiz saraplarindan sonra basarisizlikla sonuclandi.

Aklinizda bulunsun eger hickirmaya baslamissaniz hemen en yakindaki (Cin'li) fast food'cudan alinan patatesler hayat kurtarmak icin birebir. Sabaha kadar icilen bardak bardak su ise cabasi!


Neyse efenim, haftasonu tatilinin ikinci ve bence en guzel gunu Cumartesi saat 17:00 gibi kutuphaneden kovulunca kosa kosa Mr. Holmes'u izlemeye gittik. Filmden sonra Guy Ritchie ile yasamanin nasil birsey oldugu bende buyuk bir merak uyandirdi. Sevgili esim Mert bu dusunceden sanki pek hoslanmadi gibi. Niyese Madge'den bahsedip durdu! Ama ikimizde filmin cok guzel oldugunda hem fikirdik.


Film baslamadan once vakit gecirmek icin sevdigimiz aktor ve aktrisleri sayarken Jude Law'i begenmedigimi soylememe ragmen, kendisine Watson performansindan dolayi sapka cikariyorum. Robert Downey Jr. dan bahsetmeye gerek yok bile. Gercek hayattaki haylaz kimligi Sherlock Holmes karakteri ile mukkemmel bir evlilik yapmis filmde. Ingiliz aksani ile konusma cabasi takdire deger ama daha iyi olabilirdi diye dusunduk. Uzun diyaloglar bazen bizi zorlamadi degil. Kavgalardaki dovus tekniklerinin agir cekim ile anlatilmasi ve eski fabrikadaki patlama sahnelerine dikkat diyorum.


Iyi seyirler! :)

Friday, January 15, 2010

Martin Lindstrom'dan Buyology

Sonunda bitirdim! Ellerine de saglik sevgili Martin. Aslinda oldukca ince ve surukleyici bir kitap ama araya uzun bir Christmas ile birlesmis yilbasi tatili, o da yetmezmis gibi uykusuz ucak yolculuklari girince her buldugum firsatta kitap okumak yerine uyumayi tercih ettim. :)
Kitap, kisaca markalarin reklam araciligi ile insan beynindeki etkilerini bilimsel bi sekilde anlatiyor. Yani Amerika'nin yeni yukselen trendi olan "neuromarketing" ile sirketlerin hangi urunun tutup tutmayacagini onceden kestirmesi uzerine yapilan bir arastirma yazisi diyebiliriz.
Zira insanlarin beyinlerinde gerceklesen aktivitelerle (gercek duygularimiz), o esnada ne hissedikleri soruldugunda verdigimiz cevap arasindaki farkliliga dayananan bir arastirma! Kisacasi insanlarin YALAN soyledigi! ya da olmasi gerektigi gibi davrandiklarini (mahalle baskisi)baska bir yaklasim acisiyla anlatan ama butun amacinin bu olmadigi bir kitap.
Hani insanlarin yalan soyledigini bulmak icin 7 milyon dolarlik arastirmaya gerek var miydi bilemiyorum! Bana sorulsa bende soylerdim gibi geliyor. Ama neuromarketing ve functional magnetic resonance imaging (fMRI) gibi kavramlar benim gibi siradan insanlar icin yeni olusan konseptler. Ogrenilmesinde bi sakinca yok gibi! :)
Ha bi de; bir noktaya baktigimda israrla esimin donup o noktaya mecburmus gibi bakmasi, biri esnediginde karsidakinin de esnemeye baslamasi,vitrinde ya da dergide gordugum bi kiyafetin bana da ayni guzellikle yakisacagi saskolozluguna kapilma nedenimin aslinda "mirror neuron"lardan kaynaklandigini ogrenmek beni cok rahatlatti. Zira her baktigim noktaya donulup bakilmasi beni deli ediyordu! :)

Saskincilik verici ama yagmurlu olmayan bir gunden yaziyorum. Hani genelde gunceler hep yagmurlu gunlerde tutulur sanki.

Sinava 9 gun kalmis. Haftasonu dahil.Gene kutuphanedeyim. Calismaktan sikildim. Evet yagmur yok ama sikilmak baki gibi. E! Soz konusu ders calismak olunca 10 senelik bir aradan sonra.